BATU ADA

Savunma sanatlarına her zaman ilgi duymuşumdur ancak Aikido’ ya üniversite yıllarında başlayabilmiştim. Uzun yıllar farklı sporlar yaptım ancak içinde bulunduğum ülke şartlarında kendimi geliştiremeyince artık bu tutkumu ertelememeye karar verdim. Savunma sanatları ile ilgiliydim ama o zamanlar hangi dalı ile ilgileneceğime hangisini seveceğime karar verememiştim. Bu aşamada sanırım kardeşime teşekkür etmem gerekiyor ki İngiltere de üniversite eğitimi alıyorken savaş sanatı olan Aikido’ ya başlamıştı. Hatırlıyorum da yaz tatillerinde veya yılbaşı tatillerinde ne zaman eve gelse bana Aikido ile ilgili bir şeyler göstermesini istiyordum ama daha o zamanlar Aikido nedir onu bile bilmiyordum. 2014 yılında ise Aikido’ nun adamızda olduğunu öğrendiğimde ise başlamaya karar vermiştim. 

İlk antrenmanıma giderken bazı endişelerimde vardı. Örneğin; farklı dallarda sporlar yapmıştım ve o zaman 9 yıl milli sporcu olarak tek spor üstüne uğraşmıştım. Aikido ise benim için yeni bir alandı hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Arabada ilk antrenmanıma giderken aklımda olan iki şey vardı.” Başarılı olmak istiyordum ve yapabilecekmiydim”. Antrenmanların yapıldığı yere “DOJO” denilmekteydi. Dojo’ ya adım attığım anda ise bütün olumsuz düşüncelerim yok olmuştu. O gün aklımda kalan şey herkesin yüzünde gördüğüm bana yardım etme isteği vardı. Sanki herkes bana yardım etmek için vardı. Daha da güzeli ise bunun ilk değil her antrenmanda deneyimlemiş olmamdı. Zaman geçtikçe aramıza yeni katılanlar oldu. O zaman ise herkesin yüzünde gördüğüm yardımseverlik benim için de yeni katılanlar için oluşmuştu. Aile ortamı oluşturmamız Dojo’nun bendeki kelime anlamını oluşturuyordu “EV”.

Antrenmanlara başladığımda uyum sağlamakta zorlanmamıştım ama Japonca terimler ve hareketlerin isimleri Japonca olduğundan hem görsel olarak hareketleri öğrenmeye çalışıyordum hem de Japonca terimlerin anlamını düşünüyordum. Acaba bu ne demekti? diye. Antrenmanlara haftanın üç günü devam ediyordum. Aikido hakkında daha ilk dersten bir çok şey öğrenmiştim ama her seferinde kendini savunmadan daha fazlası olduğunu hatırlatıyordu bana Aikido. İnternette araştırma yapabilirsiniz, tarihini okuyabilirsiniz ama ne olduğunu deneyimlemeden anlayabilmenin mümkün olduğunu pek sanmıyorum. Japonca terimleri öğrenmeye çalışırken aikido disiplinini de öğrenmeye çalışıyordum. Aikido bizim kültürümüzden farklıydı.  Evren sensei her antrenman bize bu kuralları benimsetirdi.

Antrenmana geç kaldıysak hiçbir şey olamamış gibi dojo’ ya girip katılamazdık. Kenarda oturup sensei ‘in antrenmana almasını beklemeliydik veya bir birimizle karşılaşırken birbirimizi selamlamak Aikido disiplinin sadece temel özellikleriydi. Çalışmalarımız’ ın bu kadar verimli geçmesinin sebeplerinden biri de buydu. Birçok antrenman hatırlıyorum iki saatten fazla süren antrenmanlarımızda evren senseimiz’ in dojoya girişi ile birlikte tek konuşmamın antrenman sonundaki birbirimizi selamlamada olduğunu. Aikido ‘nun içindeki disiplin antrenmanı bu kadar verimli yaptığını anlayabilmem sanırım en az bir yılımı almıştır. 
Aikido ‘nun hayatıma kattığı bir diğer değer de her zaman öğrenecek bir şeyin olmasıdır. Seviyemin gerektirdiği hareketleri öğrenmem altı ayımı almıştı artık yapabildiğimi rahatlıkla farkediyordum ancak bir hareketi yapabildiğim an daha da ileri seviyesini öğreniyordum ve bu durum hiç bitmedi. 

Bir zaman sonra bu durum bana hayata karşı bakış açısı kazandırdığını farkettim. Gerçek hayatta da insan kaç yaşında olursa olsun her gün yeni bir şey öğreniyor ve burada benim için Aikido’nun felsefi yönünün bir kez daha ortaya çıktığı durumlardan biridir. 

Batu Ada
rss